9 göçmenin öldürüldüğü saldırının ardından Almanya yasta
Almanya’nın Hanau kentinde iki nargile kafeye düzenlenen, 5’i Türkiye kökenli 9 kişinin öldürüldüğü saldırı Alman basının başlıca yorum konusu.
Almanya’nın Hanau kentinde iki nargile kafeye düzenlenen ve 9 kişinin öldürüldüğü saldırılar Almanya’da gündemin en önemli maddesi. Konu Alman basınında da geniş yer buluyor. Mannheimer Morgen gazetesi failin internet üzerinden radikalleştiğine dikkat çeken bir yoruma yer veriyor:
“Fail son derece derin bir düşmanlıkla hareket etti, son derece bilinçli bir biçimde göçmen kökenli insanları öldürdü. Aşırı sağcı fanatizmini aynı kafadan olduğu yakınlarıyla köşedeki bir meyhanede değil internette tamamen anonim kalarak besledi. Cinayetler öncesinde yayınladığı çiğ düşünceleri kendi varsanılarının bir ürünü gibi görünüyor. Ama bunlar aynı zamanda internetin kendi dünya görüşünü tek boyutlu olarak biçimlendirmek için nasıl sınırsız olanaklar sunduğunu da sarsılmaz bir biçimde kanıtlıyor. Hakikatlerden yalanlar, sözde olgulardan sözümona hakikatler oluşturuluyor. Her şey mümkün, her şey serbest.”
Süddeutsche Zeitung‘da Almanya’nın Hanau’daki saldırı sonrası neler yapması gerektiğine odaklanan bir yorum yer alıyor:
“Tehdit bu denli büyük olduğu müddetçe sinagogların ve camilerin daha iyi izlenmesi şart. Özel kişilerin, spor olarak atıcılık yapanların otomatik el silahlarını evlerinde bulunduramaması da tedbirler arasında yer almalı. Bu, atıcılara yönelik genel bir şüpheden hareket edildiği anlamına gelmez, bilakis birçok cinayet eyleminden çıkartılması gerekli bir sonuçtur. Ancak devletin atacağı adımlar yeterli görülemez. Herkes ve her birey yükümlülük altındadır. Kötü şakalardan başlar gündelik ırkçılığın itirazsız bir biçimde kabul edilmesine kadar gider. Bazı şeylerin adını da net bir biçimde koymak gerekir, misal: AfD’ye (aşırı sağ eğilimli parti) oy veren kendini de sağ köşeye konumlamış olur zira bu partide bulunan aşırı sağcıları da seçmiştir. Bu ülke, bu ülkenin toplumsal düzeni, ister Kaufbeuren’dan ister Edirne’den ya da Krakow’dan gelmiş olsun bu ülkenin insanları savunulmaya değerdir. Özellikle de sözle ve bazen de cinayetle zamanı geriye döndürmek isteyenler karşısında…”
Sağ popülist Almanya için Alternatif (AfD) partisinden siyasetçiler Hanau’daki saldırıyı failin akli dengesinin yerinde olmamasıyla izah eden yorumlar yaptı ve sağ terör tanımlamasından kaçındı. Zeit Online bu yorumları şu şekilde eleştiriliyor:
“Gerçekten de muhtemel failin akli durumu konusunda elde kesin bir şey yok. Şu ana kadar hiç kimse bir teşhis koymuş değil. Kendi halkının yüce ve diğerlerinin ‘kabiliyetlerinin’ eksik olduğuna dair düşüncelerini, aşırı sağın yazı ve konuşmalarında da benzer şekilde bulmak mümkün. Bu tür yaklaşımlar sadece bir ruh hastasının kafasında yer almıyor. Tobias R.’nin bir deli olduğu teşhisinde bulunmak, durumu göreceli hale getirmek isteyenler açısından rahat bir savunma argümanı. Ucuz bir numara.”
Kölner Stadt-Anzeiger gazetesi ise şunları yazıyor:
“Aşırılık yanlısı ideoloji en çok toplumun orta kesiminde meyve veriyor. Silaha sarılanlarsa kadınlar değil yalnızlaşmış ve görünüşe göre kaybedecek fazla bir şeyi olmayan erkekler oluyor. Bazı AfD temsilcilerinin yaptığı gibi bağlamı görmezden gelip durumu tümüyle failin hasta olmasına bağlayanlar bunu bilinçli yapıyor. Birçok insanın duyduğu dehşete yaslanan aşırılıkçılıkla mücadele artık sadece sözde kalamaz. Mücadelenin Hanau’dan sonra genişlik ve derinlik kazanması şart; yoksa kaybedilir.”
Münchner Merkur AfD’nin de aşırı sağcı şiddetle arasında bir bağ olduğuna dikkat çekiyor yorumunda:
“Aşırılık yanlısı kanatları kendi aralarında karşılaştırmak kimsenin yararına olmaz zira alaycı safsatalara yol açar, örneğin aşırı sağ, sol ya da İslamcı faillerin olabildiğince eşit bir biçimde şiddet uygulamasının daha iyi olacağı gibi. Tüm bu birbiriyle karşılaştırılamaz tehditlerin üzerine sert bir biçimde gitmek ve arkasındaki ağları ortaya çıkarmak gerekli. Bu kanat bağlamında AfD’nin net bir analizini yapmak da buna dahil. AfD, ülkedeki iç güvenliği tehdit eden radikalleşmiş güçlerin parlamantodaki kanadıdır. AfD bir bütün olarak aşırı sağcı bir parti değildir ancak anayasayı parçalamak isteyen ve şiddete hazır çevrelerle yakın ilişkili olan ve saflarında bulunan kişilere tahammül göstermekte ve onları desteklemektedir. Sağ şiddetin kurbanlarını anmaktan bile imtina eden milletvekillerini parlamentoda beslemektedir.”
Neue Osnabrücker Zeitung‘daki yorumda da AfD’nin Almanya’daki aşırı sağcılık probleminin bir parçası olduğu vurgulanıyor:
“Hanau’daki katliam sağcı bir saldırıydı: İğrenç, menfur ve Almanya açısından utanç vericiydi. Ama terör eylemi bir sürpriz mi? Auschwitz toplama kampının özgürleştirilmesinden 75 yıl sonra bile kahverengi tehdit ortadan kalkmış değil. Hanau saldıganı her ne kadar nargile kafelerde cinayetleri tek başına işlemiş olsa da Almanya’da evlerinde oturan çok sayıda aşırı sağcı onu sessiz bir biçimde alkışlıyor. Kahverengi bataklık mecliste de bulunuyor. AfD Neonazilerle arasına mesafe koymadığı müddetçe ve Höcke’nin sağ kanadından vazgeçmedikçe o da sorunun bir parçasıdır. Öfkeli vatandaşlar açısından şu açık olmalı: Manevi kundakçılara, demokrasi ve edep düşmanlarına oy vermenin özrü yoktur.”(DW)