ABD çekiliyor, Suriye’de kartlar yeniden dağıtılıyor
ABD Başkanı Donald Trump, Suriye’den ani çekilme kararıyla müttefikleri arasında “hastayı ameliyat masasında terk etme” hissi yarattı. 2 bin kadar Amerikan askerinin çekilmesi sahada dengeleri etkilemenin yanı sıra rakip ve müttefik güçleri pozisyonlarını gözden geçirmeye zorluyor.
Aslında Trump “Suriye’den çıkmamız sürpriz değil” derken pek haksız sayılmaz. Ama işin sürpriz tarafı şu: Trump geçen yılki çekilme kararını rafa kaldırıp Suriye’deki askeri varlığı, İran’ı geriletme ve Suriye’de siyasi geçişi zorlama stratejisiyle ilişkilendirdikten sonra ucu açık bırakılmış yeni süreci aniden kesti.
Hesapta Fırat’ın doğusundaki kontrol çok kullanımlı koz olacaktı. Karar, İran’ı sık-boğaz etme hamlesinin tam ortasında ve Suriye’de siyasi çözüm sürecinin itekleneceği bir noktada geldi. Yani Rusya, Türkiye ve İran’ın katkılarıyla BM’nin uhdesinde anayasa komitesi oluşturulurken ABD süreci etkileyebileceği mevziyi kendiliğinden terk ediyor.
Bir yanıyla bu Trump’ın seçmene vaat ettiği çekilme planına döndüğü anlamına geliyor. Karar diğer yanıyla revize edilmiş Suriye stratejisindeki başarısızlığı ifade ediyor. Trump bir yandan “IŞİD’i bitirdik” derken diğer taraftan “Biraz da diğerleri savaşsın” mealindeki çıkışlarıyla hayalkırıklığı ve öfkesini yansıtıyor:
“Rusya, İran, Suriye ve diğerleri IŞİD’in bölgesel düşmanlarıdır…”
“ABD, hemen hemen her durumda yaptıklarımızın kıymetini bilmeyenleri korumak için değerli yaşamları ve trilyonlarca doları harcayıp karşılığında hiçbir şey alamadan Ortadoğu’nun polisliğini mi yapmak istiyor?”
“Rusya, İran, Suriye ve diğer pek çoğu ABD’nin çekilmesinden mutlu değil, yalan haberler tam tersini söylemesine rağmen, çünkü şimdi nefret ettikleri IŞİD ve diğerleriyle biz olmadan savaşmak zorundalar.”
Trump’ı hızlı çekilmeye iten neydi?
Trump’ın hayalkırıklığını besleyen şeyler aynı zamanda çekilme kararının alt yapısını oluşturuyor. Bu karara giden yolda birkaç önemli nokta var:
– Suriye’de kalarak İran’ı bloke etme stratejisinin sanıldığı gibi işe yaramayacağı görüldü. Bunun yerine, İran’ı geriletmek için Rus etkisini kullanma ve Şam’la diyaloga geçip yeniden inşa sürecine dahil olarak durumu etkileme seçenekleri öne çıktı.
– Rusya, İran ve Türkiye’den oluşan Astana üçlüsünün süreci ele geçirmesine karşı “Küçük Grup” ilan edildi ama Avrupa ve Körfez’in kendi dertleri yüzünden bu inisiyatif bir yere varamadı. Buna karşın sahadaki ‘kurtarılmış bölgelerin’ çökertilmesinde işe yarayan Astana sürecini Cenevre’ye taşıma planında bir yol alındı. Bu çerçevede anayasa komitesi oluşuyor. Yani siyasi süreçte de Rusların oyun planı önde gidiyor. Rusya, Körfez ülkelerinin yanı sıra ABD’nin sahadaki Kürt ve Arap ortaklarını da Astana’ya taşımaya çalışıyor. Bunlar olurken Araplar arasında da Suriye’yi yeniden Arap Birliği’ne döndürme eğilimi ağırlık kazanıyor. Şam’la barış için peşrev niteliğindeki diplomatik temaslar bu gelişmelerin gölgesinde oluyor.
– IŞİD ile mücadele ve Fırat’ın doğusunun ihyası için Trump, müttefiklerden beklediği 4-5 milyar dolarlık desteği göremedi.
– Önünü göremeyen bu stratejiyle NATO müttefiki Türkiye ile de karşı karşıya gelindi. S-400 satışıyla askeri boyut kazanan Türk-Rus yakınlaşması Washington’da ciddi kaygılara yol açtı.
– Ve Türkiye, Fırat’ın doğusuna operasyon baskısıyla ABD’yi “Bizimle mi yoksa terör örgütü olarak gördüğümüz unsurlarla mı müttefiksin” sorusundan kaçamayacak noktaya getirdi. Bu, Trump’ın original planına dönmeyi sağlayan son şeydi. Böylece ekibine yönelik soruşturmalarla çok sıkıştığı iç kamuoyunu oyalayacak bir manevra da yapmış oldu.
Çekilme sahadaki ortaklığa nasıl yansır?
Çekilme hamlesiyle ABD, 2014’ten beri eğitmek, donatmak ve koordine etmek suretiyle şekillendirdiği Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) ortada bırakmış oldu. ABD kontrol alanını Rakka ve Deyrizor’a doğru genişletirken demografinin yapısına uygun olarak Arapları SDG’ye katmaya çalıştı.
Bu şekilde Suudilerin desteklediği Ahmed Carba’nın kurduğu El Nukhba Güçleri gibi yapılar, Halk Koruma Birlikleri’nin (YPG) müttefiki oluverdi. SDG’de Arap oranı yüzde 40’a ulaştı. Aradan ABD çekildiğinde bu birliğin kırılganlaşması kaçınılmaz.
Halihazırda bazı Arap aşiretleri ve SDG içindeki Arap unsurları yer yer YPG ile sorunlar yaşıyor. Bu ayrışma derinleşebilir. Kürtler hem yereldeki zorluklar hem de Türkiye’den artan tehditlere bağlı olarak kendi bölgelerine çekilebilir. Elbette daha entegre yapısı sayesinde YPG bütünlüğünü koruyabilir. YPG bir nevi kendi potansiyeliyle var olduğu 2014 öncesine dönmüş olur. Bu durumda Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu projesinin geleceği de belirsizleşir. Yeni tablo Suriye’nin de bölgedeki aşiretlere hızlıca erişip saf değiştirmelerini sağlamasına imkân verebilir. Geleneksel aşiret yapıları öteden beri güçten yana tercih yapıyor.
Rejimin yanındayken 2012’de Özgür Suriye Ordusu, ardından Nusra Cephesi, sonra IŞİD’e el veren yerel dinamikler Kürtlerle birlikte IŞİD’e karşı pozisyon aldılar. İbre yine güçten yana değişebilir.
IŞİD yeniden nüksedebilir mi?
Kürt-Arap koalisyonun dağılması ya da Kürtlerin kuzeye çekilmesi halinde oluşacak boşlukta nelerin olacağı önemli. Bazı belirsizlikler var. Birincisi IŞİD’e karşı uluslararası koalisyon dağılacak mı? Irak-Suriye hattında 1100 asker bulunduran Fransa, sahada kalmaya devam etmekten bahsetse de tutumunu değiştirebilir. Aynı şey kararı yanlış bulan İngiltere ve Almanya için de geçerli.
Ortakların çekilmesiyle IŞİD’le mücadele eden güçler arasındaki koordinasyon çökebilir. Eğer buraya İran ve Rusya desteğinde Suriye ordusu hızlıca ilerlemezse bölge IŞİD’in dirilişine sahne olabilir. IŞİD’in coğrafi hakimiyeti 30 kilometrekarelik bir alan dışında bitirildi. Deyrizor’un kuzeyindeki ceplere sıkışmış 2500 civarında bir savaşçıdan söz ediliyor. Fakat Irak-Suriye genelinde yeraltına inenlerin sayısı belki bunun 10 katı. Yani boşlukta yeniden nüksetme potansiyeli mevcut.
Kürtlerin seçenekleri nedir?
Kürtlerin IŞİD’in peşinden Fırat boyunca ilerlemesinin altında belli motivasyonlar vardı. Yeni gelişmeyle birlikte ABD ile ortaklığın Türkiye ve Suriye ordusuna karşı koruma sağlayacağı beklentisi suya düşüyor. Batı’dan siyasi tanınma beklentisi de bazı Avrupa ülkelerinde temsilcilik açma fırsatı dışında karşılık bulmadı. Ayrıca Kürtlerin demokratik özerklik modelini Fırat’ın doğusunda ete kemiğe büründürüp bunu bütün Suriye’ye çözüm modeli olarak sunma düşüncesi vardı. Bu konuda da umutlara gölge düşüyor.
Elbette Kürtler kendi örgütlenme kapasiteleri ve insan kaynaklarına dayanan mücadelenin süreceğini söylüyor. Fakat oluşan denge de şunu dayatıyor: “Şam’la müzakere yegâne seçenek.”
Daha önce Rusya’nın ayarladığı görüşmeler özellikle sınır kapıları ve petrol sahalarının merkeze devri gibi şartlar nedeniyle tıkanmıştı. Şimdi Kürtlerin eli çok daha zayıfladı. Siyasi çözümden önce ivedilikle Suriye ordusunun sınırlara yerleşmesi seçeneği dillendiriliyor. Demokratik Suriye Meclisi Eş Başkanı Riyad Derar’ın şu sözü önemli:
“Suriye ordusu ülkenin simgesidir. Ordu ile sınırların korunması için işbirliği yapmak ulusal bir eylemdir. Fakat rejim ortaklık ilişkisi istemiyor, aksine teslimiyet için emrivaki yapıyor. Rejime söyledik, bu güçler (SDG) çözümün ardından Suriye ordusunun bir parçası olacak… Federalizm projesi bir gereklilikti ama bugün bunu literatürümüzden çıkarıyoruz ve yerine bütün Suriye’ye yönelik bir proje olarak demokratik ademi merkeziyetçiliği koyuyoruz. Eğer bunu konuşmak isterlerse biz hazırız. Rejim prensip olarak bizim asker gönderilmesi talebimize önkoşulsuz olarak yanıt vermeli. Çünkü buraya güven hissiyle girmiş olacaklar.”
Bu minvalde görüşmelerin yeniden başladığı yönünde çelişkili haberler geliyor. Ama başlaması şaşırtıcı olmaz.
Türkiye Fırat’ın doğusuna girer mi?
ABD’nin çekilmesiyle Türkiye’nin planladığı Fırat operasyonunun önündeki engelin kalktığı yönünde yaygın bir kanaat oluştu. Ankara’nın operasyon seçeneğini masada tuttuğu doğru ama hesaba katılması gereken birkaç yeni faktör devreye girdi:
ABD bölgede varken Kürtleri bir istikamette tutuyordu. Mesela IŞİD’e odaklanmaları için baskı yapıyordu. Belki ABD, NATO müttefikini teskin için Tel Ebyad (Girê Spî) ve Ras el Ayn (Serekaniye) gibi Arap yoğunluklu yerlere sınırlı operasyona zımnen onay verebilirdi. Bu ihtimali Kürtler de dışlamıyordu. Böylesi bir durumda Türkiye’nin bölgeye girmesi daha kolay ve güvenceli olabilirdi. Şimdi durum sürprizlere açık hale geldi. Türkiye 10-30 km derinliğinde sınır boyunca bir tampon bölge hedefliyor ama Afrin’den farklı olarak güneye açılan ceplerde neyle karşılaşacağı belli değil.
Bir diğer faktör Suriye ve müttefiklerinin takınacağı tutum. Rusya ‘asıl büyük sorun’ olarak nitelediği Amerikan varlığını sona erdirecek bir baskı mekanizmasının Türkiye’den gelişmesini işlevsel buluyordu. ABD çekildiğinde Rusya’nın önceliği bu kez Türk kontrolünü minimize etme hedefine kayabilir. Rusya ve İran’ın bu saatten sonraki tercihi kuşkusuz Fırat’ın doğusu ve batısıyla bütün bölgeye Suriye ordusunun dönmesidir- ki Suriye ordusu bir süredir pozisyon alıyor. Kamışlı Havaalanı’na silah sevkiyatı yapıldığı, Humus ve Deyrizor’a S-300 sistemi yerleştirildiği, İran bağlantılı milis güçlerinin SDG ile temas noktalarına ilerlediği söyleniyor.
Türkiye’nin tehditleri Kürtleri Şam’a iten bir sonuç doğurduğu sürece Rusya ikili oynamaya devam edebilir. Fakat Türk askeri varlığı, Şam ve müttefikleri açısından yarın ‘temel sorun’ olma riski taşıyor. Üstelik Rusya, Kürtleri çözümün bir parçası yapma önerisinden vazgeçmiş değil. Buna ilaveten Suriye de Türkiye’ye karşı bir rövanş olarak Kürtleri yanına çekme stratejisi güdebilir. O yüzden Afrin senaryosu burada işlemeyebilir. Bunun dışında teyit edilmeyen başka senaryolar da konuşuluyor. Erbil’de eğitilen Rojava Peşmergeleri, Arap aşiretleri ve Carba’nın El Nukhba Güçleri’ni kuzeye yerleştirme önerisi bu senaryolardan birisi. İddialara göre Carba Erbil ve Ankara’yı ziyaret edip rol alabileceği mesajı verdi. Fakat ‘alternatif’ diye sunulan bu güçlerin suhuletle devreye girmesi ve bölgeyi kontrol etmesi elle tutulur bir seçenek gibi durmuyor. Beri tarafta Türkiye’nin yedeğindeki muhalif güçler de “14 bin askerle Fırat’ın doğusu için emre amadeyiz” diyor.
Bu durum da Afrin’deki yağma olaylarının tekrarlanması korkusunu yaşatıyor. Bu örgütler ancak düzenli bir ordunun yedeğinde boşluk doldurabilir. Özetle ABD’nin çekilmesi güç dengelerini etkiliyor ve kartların yeniden dağıtılmasına neden oluyor.(BBC)