Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasındaki kritik zirvede uzlaşmaya varıldı. İdlib’te bu gece yarısından itibaren ateşkes yürürlüğe girdi.
Suriye’nin İdlib kenti, son yıllarda Türkiye, Rusya ve İran arasında diplomatik görüşmelerin en önemli başlığı haline geldi. İdlib 9 yıldır devam eden Suriye iç savaşı ve bölgedeki güç mücadelesinin sonucunu belirleyebilecek olduğu için son derece kritik bir şehir.
Astana mutabakatı ile çatışmasız alan haline getirilen şehir Esad’ı devirmek isteyen tüm muhalif grupların ve de radikal örgütlerin son kale olarak çekildiği yer haline geldi.
İdlib’i Esad alırsa Suriye iç savaşında büyük bir adım atmış olacak.
İdlib’deki gelişmelere bağlı olarak bir kez daha ciddi göç dalgalarının meydana gelmesi söz konusu ki bu da ilk olarak Türkiye’yi ve Avrupa’yı endişelendiriyor.
Kim ne istiyor?
Rusya ve Esad rejimi Astana’daki mutabakatın teröristleri kapsamadığına ilişkin maddeyi kullanarak İdlib’e askeri operasyon yapmak ve ‘teröristleri temizlemek’ motivasyonu altında bölgeyi tamamen kontrol altına almak istiyor.
İran da aynı şekilde bölgedeki Şii gücünü ve etkisini sürdürmek ve Batı’dan gelecek tehditlere karşı Suriye’nin tampon ve müttefik ülke görevi görmesini istiyor.
ABD ise bölgede Kürtler üzerinden kontrol sağlamak ve Rusya’nın bu alanda etki kazanmasını engellemek arzusunda. Ayrıca Esad rejiminin kimyasal silaha sahip olduğu ve kullandığı düşünüldüğü için ileride ABD’ye karşı oluşabilecek tehditlerinin şimdiden önü kesilmesi hedefleniyor.
Türkiye bölgede ılımlı muhalifler üzerinden kontrol sağlamak ve Kürt grupların güçlenmesine müsaade etmeyecek Sünni bir iktidar ile komşu haline gelmeyi kendi çıkarlarına uygun buluyor. Arap Baharı sırasında Esad ile köprüleri atan Türk hükümeti Esadsız bir formül için bastırıyor.
İdlib’i kim kontrol ediyor?
Bugün İdlib’de on binlerce savaşçı olduğu tahmin ediliyor. Bunlar içinde Ahrar El Şam ve Nur El Din El Zenki’nin olduğu Cabat Tahrir Örgütü, Hayat Tahrir El Şam (HTŞ) ve Cabat El Vatan lil Tahrir ile ÖSO gibi çok sayıda fraksiyon ve farklı gruplar iç içe geçmiş bulunuyor.
HTŞ ise İdlib’de şehrin bir kısmını kontrol ediyor. Üç milyon nüfusa ulaşan şehirde toplamda 30 bin kadar militan olduğu sanılıyor ancak sivil halkın ne kadarının ‘sivil’ olduğu ve bir çatışma sırasında nasıl bir role bürüneceği tam olarak kestirilemiyor.
Türkiye’nin eli ne kadar güçlü?
Türkiye görüşmelerde önemli bir aktör ancak İdlib’teki muhalif güçler fraksiyon çeşitliliği nedeniyle kontrol altında tutulamıyor ve verimli iletişim sağlanamıyor. Kimin kim olduğunu anlama ve ayırt etme noktasında tüm taraflar sıkıntı yaşıyor.
Türkiye şimdilik isim vermeden bazı radikal gruplarının varlığını kabul ediyor ancak ayırt edilmesi son derece zorlaşan bu gruplar nedeniyle sivil bölgelerin ve binaların bombalanmasını da engellemeye çalışıyor.
Türk Silahlı Kuvvetleri de İdlib’e müdahalenin gündeme gelmesi nedeniyle sınır hattında güvenlik önlemlerini arttırıyor.
Yaşanabilecek göç dalgasına karşı bir taraftan hazırlıklar yapılırken, TSK’nin İdlib’i çevreleyen gözlem noktaları da beton bariyerler ve ateş destek vasıtalarıyla güçlendirilmiş durumda.
Operasyonda kim zarar görüyor?
Gerçek zararı siviller görüyor. Son günlerden düzenlenen operasyonlarda 1 milyona yakın Suriyeli Türkiye sınırda kamp kurmuş durumda. Bu bölgede de hali hazırda insanlık dramı yaşanıyor.
Bunun nedeni muhalif örgütler ile birlikte sivillerin de İdlib’de sıkışmış olması. Esad sivillere operasyondan önce şehirden çıkarak güneye teslim olmalarını istiyor ancak teslim olanları daha sonra nasıl bir akıbetin beklediği bilinmiyor.
Göç etmeyip şehirde kalanlar için ciddi şekilde yaralanma ve ölüm riski bulunuyor. Kuzeye gidecek olanları ise yine yolda ve sınırlarda büyük bir insani kriz bekliyor.
Bununla birlikte zaten alt yapısı işlemeyen şehrin askeri operasyon ile birlikte tamamen yıkıntı haline dönüşmesi de operasyonun sonuçlarından biri.(Euronews)