Suriye’de yeni bir ‘Soğuk Savaş’ mı doğuyor?
Trump’ın Suriye’ye saldırı emri vermesinin ne anlama geldiği ve sonuçlarının neler olacağı tartışılıyor. Bazıları bunun ciddi bir saldırı olmadığını ve Suriye’de bir değişime neden olmayacağını iddia ediyor. SETA Strateji Araştırmaları Direktörü Hasan Basri Yalçın yazısında bu durumu değerlendiriyor.
Suriye’de olaylar hızlı akmaya başladı. Hiç kimsenin beklemediği bir anda arka arkaya gelen olaylar durumu değiştirmeye yetti. Hâlbuki birkaç gün öncesine kadar Amerikan hükümetinden “Esed’i tanımak zorunda kalabiliriz” gibi açıklamalar duyuluyordu. Bu ifadeler ABD’nin Obama tarzı siyaseti Trump döneminde de devam ettireceği şeklinde okundu. Hatta Türkiye’de biraz da iç siyaset malzemesi haline getirenler dahi oldu. Çünkü böylelikle Trump da Obama gibi Esed’i indirmeyi hedefleyen bir plana uzak olduğunu dile getirmiş oluyordu. Esed ile anlaşarak Suriye’de belki de Türkiye’yi çok rahatsız edecek çözümlere yol alma ihtimalinin yükseldiği ima ediliyordu.
Fakat bu ifadelerin tek başına hiçbir anlamının olmadığı çok kısa sürede ortaya çıktı. Trump’ın sahada ne yapacağını belirleyen, söylemleri veya kafasının içinden o anda geçenler değil. Amerikan dış politikasını belirleyecek olan şey, sahadaki olayların akışıdır. Nitekim Trump iktidara gelmeden de Suriye konusunda yaptığı açıklamalarda pek umut vermiyordu. Suriye’ye yönelik ilgisinin DEAŞ ile sınırlı kalacağını dile getiriyordu. Trump daha çok İran ve Çin gibi hedeflere odaklanacağını söylüyordu. Fakat aynı Trump bununla birlikte tutarsız bir sürü açıklamaya daha imza attı. “Rusya ile iyi geçinebilirim” dedi. Ardından “Suriye’de işimiz yok” ifadelerini kullandı. Yani farklı anlamalara gelebilecek birçok açıklama yaptı. Aslında tam da bu tutarsız ifadeler nedeniyle bunların bütüncül bir düşünceye ait olmadığını kabul etmek gerekir. Trump’ın eğer kafasının içinde bir dış politika ve güvenlik stratejisi olsaydı bunların hepsini birden söylemek yerine bazılarına odaklanmayı tercih ederdi.
İdlib saldırısı ve ABD’nin değişen tavrı
Fakat durum her ne olursa, Trump’ın genel ifade biçimi Suriye’ye kayıtsız kalacağı şeklinde okunuyordu. Esed rejiminin kimyasal silah kullandığı son güne kadar da Trump bu konuda Esed’i hedef alabileceğine dair açık bir sinyal vermedi. “Esed’i tanımak zorunda kalabiliriz” ifadesi bunun en iyi örneğidir. Fakat hemen sonrasında kimyasal saldırı haberi geldi. Esed yaklaşık yüz kişinin ölümüne neden olan korkunç bir kimyasal saldırı gerçekleştirmişti. Bilinmez ama belki de Amerikan hükümetinin yaptığı bu açıklamadan cesaret alarak yapmıştır. “Nasıl olsa ABD ilgisiz. Ben İdlib civarında ne yaparsam yapayım bir reaksiyonla karşılaşmam” diye ummuş olabilir.
Ama bu noktada onun ne düşündüğü çok önemli değil. Bildiğimiz kadarıyla Trump yönetiminde karşılığı bu olmadı. Trump durumu ciddiye aldı. Kimyasal saldırının bir tabuyu çiğnemek anlamına geldiğini, Esed’in kırmızı çizgiyi yine aştığını dile getirdi. Hatta Trump Esed’in bu davranışını Obama politikalarına bağladı. “Eğer Obama, Esed bu çizgiyi ilk aştığında cezasını kesmiş olsa bunlar olmazdı” dedi. “Bu sefer bir karşılığı olacak” dedi. Ve ilk adımı attı.
59 füze ile Suriye rejimine ait bir hava üssü bombalandı. Böylelikle Esed’e kimyasal silah kullanımının bir cezası olacağı ifade edilmiş oldu. Şimdi bu saldırının ne anlama geldiği ve sonuçlarının neler olacağı tartışılıyor. Bazıları bunun ciddi bir saldırı olmadığını ve Suriye’de bir değişime neden olmayacağını iddia ediyor. Aslında biraz da saldırıyı küçümsüyor. Çünkü Trump yönetiminden yapılan açıklamalara aldanıyorlar. Saldırının hemen arkasından yapılan açıklamada bunun kimyasal silah kullanımına karşı olduğu ve ABD’nin Esed’i indirmek gibi bir hedefi olmadığı dile getirildi. Bir kerelik bir olay olduğu söylendi. Bu ifadelere Amerikan yönetimi bile inanıyor olabilir. Fakat gerçek durum bu değil. Bu ifadelere inanan yanılır.
Kriz tırmandırma süreci
Süreç bir kere başladı ve kendisini inşa etmeye devam edecektir. Bu saldırının ne kadar küçük bir saldırı olduğunun önemi yok. Daha sonra yapılan açıklamaların da bir önemi yok. Önemli olan, bu sürecin kendi dinamikleri. Bu tipik bir kriz tırmandırma sürecidir. Böyle küçük bir adımla başlar. Sonra karşıdan biraz daha büyük bir cevap gelir. Sonra bu taraftan bir adım daha. Ve yavaş yavaş ortalık ısınır. Bu nedenle ne kadar füze atıldığı, saldırının kaç rejim askerinin hayatına mal olduğu veya hava üssünü ne kadar etkilediği gibi tartışmalar gereksiz ayrıntıdır. Bu sayısal değil, niteliksel olarak önemli bir adım oldu.
Saldırı, kapsamı ve hedefi bakımından küçük olabilir ancak anlamı büyük. Çünkü bu saldırı öyle veya böyle ABD’yi Suriye’de açık bir taraf yaptı. Daha önce böyle değildi. ABD, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar gibi geleneksel müttefiklerini Obama döneminde yalnız bırakmış, bunun yerine İran ve Rusya’nın Suriye’ye müdahil olmasına göz yummuştu. Kendisi kenardan izliyordu. Hatta 2013 yılında Esed kimyasal silah kullandığında ABD Rusya’nın diplomatik rol oynamasına bilerek göz yumdu. Bundan cesaret alan Rusya terörle mücadele adı altında Esed rejiminin yardımına koştu.
Bütün bunlar olurken ABD kılını kıpırdatmadı. Ama şimdi durum değişti. ABD ilk kez Esed’i vurdu. Artık savaşın açık bir parçası. Karşısında Esed, Hizbullah, İran ve Rusya var. Aslında en önemlisi Rusya. Bu nedenle Rusya’nın atacağı her adım krizin ne yöne evrileceğine dair sonuçlar üretecektir. Rusya’nın önünde iki ihtimal var. Birincisi soğukkanlı bir şekilde Amerikan müdahalesini görüp kabullenmek. Böylece Rusya ABD’yi karşısına almak yerine geçiştirmeyi ve zaman kazanmayı tercih edebilirdi. Bu aslında makul bir senaryoydu. İkincisi ise Rusya’nın ABD ile zıtlaşmayı tercih etmesi ve Amerikan tavrına meydan okumasıdır. Rusya’nın bu zıtlaşmayı tercih ettiği görülüyor. İşte bu da krizin tırmanma yoluna girdiğini gösterir.
ABD geleneksel müttefikleriyle temasta
Rusya ABD’ye karşı hemen sert açıklamalar yaptı. Medvedev savaş imasında bile bulundu. Bununla da yetinmedi Rusya. Eli yükseltti. Krizi tırmandırdı ve Suriye’nin üzerinde uçuş güvenliği anlaşmasını askıya aldığını bildirdi. Sadece söylem değil eylem değişikliği yapacağının da sinyalini verdi. Buna karşın Washington da kontrollü tırmandırma stratejisine uygun olarak hareket etti. Önce Suriye’deki uçuş sayısını azalttı. Sonra Rusya’yı hedefe oturtan açıklamalar geldi. Esed’in Rusya tarafından korunduğu fakat Rusya’nın Esed’i kontrol edemediği ifade edildi. Hatta Rusya’nın kimyasal saldırıyı bir hafta öncesinden bildiği ima edildi. Böylelikle Rusya hem yetersizlikle hem de kötü niyetle suçlandı.
Bunlara ilaveten ABD klasik müttefiklerine birlikte hareket etme çağrısı yaptı. Tillerson G7 zirvesinde bir Suriye toplantısı düzenledi ve toplantıya Türkiye, Suudi Arabistan, Ürdün ve Katar’ı da çağırdı. Bunlar oldukça dikkat çekici hareketler. ABD’nin Suriye’de Rusya ve Esed karşıtı pozisyon aldığının göstergesi. İşaret edilen bölge ülkeleri Esed’in görevden uzaklaştırılmasını savunan bir koalisyonu teşkil ediyor ediyor. Şimdi ABD bu geleneksel müttefiklerine bir dönüş sergiliyor. Önümüzdeki günlerde bu sarmalın böylece devam edeceğini öngörebiliriz.
Suriye’de kartlar yeniden dağıtılıyor
Lavrov-Tillerson görüşmesi son derece önemli olmakla birlikte Ruslar muhtemelen yatıştırma siyasetinin çözüm olmadığını düşünüyor. Çünkü ABD’yi böyle geçiştirmek için atacakları her adımın yeni bir taviz getireceğini ve yatıştırmanın Rusya adına başarısızlıkla sonuçlanacağını öngörüyorlar. Hâlbuki yatıştırmanın alternatifi olan tırmandırmanın da başarı şansı olmadığını görmeleri lazım. Putin ABD’nin Rusya’yı vuramayacağını düşünmekte haklı. Fakat zıtlaşarak Suriye’yi tutabileceğini düşünmesi de yanlış.
ABD ile girişeceği bir bilek güreşi kısa süreli değil uzun süreli olacaktır. Mücadele ekonomik ve siyasi alanlara kayacaktır. Ama Rusya’nın bu uzun vadeli mücadeleyi kazanarak Suriye’de tutunması kolay değil. Hâlbuki Suriye’de mecut rejime desteğini keserek geçiş hükümeti fikri ile zaman kazanmayı deneyebilirdi. Fakat görünen o ki Putin, şimdilik bu ihtimali göremeyecek kadar hırslı, öfkeli ve endişeli. Bu nedenle zıtlaşma siyasetinin giderek hız kazanması ihtimali yükseliyor.
Önümüzdeki dönemde Rusya ile ABD Soğuk Savaş’a benzer bir kutuplaşmaya savrulursa kimse şaşırmasın. Suriye’yi konuşurken artık eski hesapları bir kenara bırakmak gerekebilir. ABD sahneye dönüyor, Suriye’de kartlar yeniden dağıtılıyor. Herkes buna göre hesap yapmak zorunda. (Haberrus)