Takvim yazarı: Rus uçağının Türk askerlerini vurması kaza değil
Takvim Gazetesi yazarı Hasan Basri Yalçın, bugünkü “Rusya tedirgin” başlıklı köşe yazısında, üç askerimizin şehit olduğu Rus uçağının Türk askerlerinin bulunduğu koordinatları vurması olayının bir kaza sonucu olmadığını iddia etti. Yalçın, “Rusya çok tedirgin ve aklı sıra Türkiye’yi uyarıyor. Fakat yanlış yapıyor…” diye yazdı.
Yazının tamamı:
Rus uçağının Türk askerlerinin bulunduğu koordinatları vurması sonucu üç askerimiz şehit düştü. Rusya tarafından olayın bir kaza sonucu olduğu dile getirildi. Türk tarafı ise kaza olmama ihtimalinin daha yüksek olduğunu ima ediyor. Bana sorarsanız da kaza değil. Rusya çok tedirgin ve aklı sıra Türkiye’yi uyarıyor. Fakat yanlış yapıyor.
Amerika ile anlaşmasından korktuğu Türkiye’yi tehdit ediyor.
Böylelikle Ankara’yı Amerika’ya doğru ittiğini görmüyor. Endişeli hareket ettiği için rasyonel davranmak yerine tehditkar davranıyor.
Fırat Kalkanı Harekatı’nın ne anlama geldiğini artık çoğumuz biliyoruz. Bu harekât DEAŞ’a karşı taarruz, PYD’ye karşı savunma kalkanı olarak planlandı.
Türkiye’nin Suriye’de kendi bölgesini oluşturmak ve Suriye’nin kuzeyinde bir PYD oldu bittisini önlemek için yapıldı. DEAŞ sınırımızdan atıldı.
El-Bab operasyonu tamamlanınca sıra PYD’ye gelecek. Fırat Kalkanı Fırat mızrağına dönüşecek. İlk günden beri siyasi planlama buydu. Operasyon da buna uygun olarak ilerledi. El-Bab kuşatıldı. ÖSO birlikleri şehrin yarısını kontrol altına almış gibi. El-Bab ele geçirilince Türkiye’nin yeni planları olacak.
Bu durumu Ruslar da biliyor. Zaten Fırat Kalkanı operasyonu Ruslarla irtibatlı ve Amerika’ya rağmen başlamıştı.
Amerika Türkiye’nin böylesi bir operasyon yapmasını engellemek için elinden geleni yapmış ve PYD bölgesini adım adım genişletmişti. Buna karşılık Rusya ile sorun yaşayan Türkiye yalnız kalmıştı. 15 Temmuz sonrası Erdoğan ilk ziyaretini Rusya’ya yaparak Moskova ile aradaki gerginliği bitirmişti. O günlerde varılan uzlaşı sonucu Türkiye’nin El-Bab’a kadar olan bölgeyi kontrol etmesi Rusya tarafından olumlu bulunmuştu.
Fakat iki şey Rusya’yı şu an çok tedirgin ediyor. Trump’ın Türkiye’ye yönelik sıcak tavrı Türkiye’nin Amerika’ya yaklaşması sonucunu doğurabilir. Ayrıca Türkiye El-Bab’ı aldıktan sonra Rusya’ya ihtiyacı kalmıyor. Bunun yerine PYD ile mücadelede Amerika ile anlaşma zamanı geliyor.
Obama döneminde bu durum Rusya için çok sorun olmayabilirdi. Zira Obama Türkiye yerine PYD’yi tercih ediyordu ve bu nedenle de Türkiye Rusya’ya yaklaşıyordu. Fakat şimdi bunların hepsi altüst olabilir. Trump PYD’ye olan desteği kesecek gibi görünüyor. İran ile bir kavga başlatması an meselesi. Son olarak Rakka’ya yönelik bir operasyon da gündeme gelebilir. Bütün bunlar bir araya geldiğinde, Trump’ın Ankara ile çalışmak istemesi hiç de şaşırtıcı olmaz.
Zaten Erdoğan ile Trump arasında yapılan telefon görüşmesi bunun sinyallerini verdi.
Suriye’nin kuzeyinde PYD etkinliğinin son bulmasını isteyen Türkiye bunun için cesur adımlar atabilir. Rakka operasyonu da bunların başında geliyor. Türkiye Rakka’nın temizlenmesi için işbirliğine hazır olduğuna dair bir plan bile verdi.
Belki Türkiye hiçbir zaman Rakka’ya gitmeyecek fakat PYD’yi temizlemek için Rakka teklifi yapılabilir. Böylece Türkiye Amerika arası bir uzlaşma doğar. Bu plan çerçevesinde ve benzeri durumlarda Rusya Suriye masasında yalnız kalmaktan korkuyor. Suriye’de yaptıklarının boşa gitmesini istemiyor. Astana merkez olmaktan çıkıp Cenevre’ye doğru evrilebilir. Rusya bunlardan rahatsız.
Eğer gerçekten böyleyse Rusya’nın Türkiye’ye iyi davranması ve kendine yakın tutması gerekir. Fakat Ruslar öylesine endişeli ki Türkiye’yi teşvik etmek yerine tehdit etmeyi seçiyor.
Eğer Rusya ile birlikte hareket etmezseniz Cerablus Azez hattında güvende olmazsınız demek istiyor.
Bu tehditkar tavır bize yanlış gelebilir.
Ama bunun Rus diplomasisinde bir yeri vardır. Ve Rus diplomasi geleneği genelde teşvikler üzerinden değil tehditler üzerinden gitmeye alışkındır. Bu geleneğe dair hiçbir örnek bilmiyorsanız İkinci Dünya Savaşı sonrasına bakın. Rusya Türkiye’den toprak talebinde bulunmuş ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni değiştirmek istemişti. Gereksiz ve küstah taleplerde bulunduğu için Türkiye Amerikan tarafına yaklaşmıştı. Benzer bir hatayı yetmiş yıl sonra tekrar yapar mı? Tabii ki yapar. Aynı oyun, tarihte defalarca oynandı. Ve Rusya aynı hatayı yapmaktan vazgeçmedi. Yine korku ve endişeyle aynı hatayı yapması kimseyi şaşırtmasın.. (Haberrus)